Macaristan tatilimiz 1994

News
Macaristan tatilimiz 1994

Babam ‘’Mer & Dic ‘in ilk yurtdışı lansmanını Macaristan’da yapacağım, ailece seyahate çıkıyoruz, hazırlanın ‘’dedi.  Mer & Dic Krem henüz 1 yaşında. Ben ise 5 yaşımdayım. 

Balaton gölü kenarındaki Tihany şehrinde( 7. Mundiavocat football cup) 7. Dünya avukatlar futbol şampiyonası düzenleneceğini duymuştu. İzmir barosuna kayıtlı avukatlardan da bir takım oluşunca ‘’ben size Mer & Dic kremle sponsor olacağım, formalar da benden ‘’demişti. Herkese fotoğrafta gördüğünüz kırmızı beyaz formadan yaptırdı. Formaların önlerine kocaman bir Mer & Dic Creme yazısı, izmir barosu logosu ve Türk bayrağı ; arkalarına da numaraları ve soyisimleri bastıran babamız son derece heyecanlıydı. 

Turnuva öncesi; henüz Türkiye’deyken avukat arkadaşlarına formalarını teslim ederken, uçakta yanlarında götürmeleri için her birine 2’şer Mer & Dic’te verdi. Eğer kremlerin hepsini kendi bavuluna koyarsa ticari amaç denebilir diye ‘’risk almamak adına böyle yapıyorum, Tihany’e döndüğümüzde sizden geri alacağım ‘’demişti :) Tihany’e vardıklarında ise bu başarılı işbirliği nedeniyle herkese getirdikleri Mer & Dic’lerden bir tanesini hediye edip, ikincileri topladı ve turnuvaya katılan Arjantin’den Japonya’ya, Cezayir’den Almanya’ya 24 takımın her birine dağıttı. Asıl lansmanını ise öncesinde maçta yaptı, yaptı mı ? öyle güzel ve cesur yaptı ki… Çocukluğumun hiç unutamadığım anlarından biriydi…Maç sırasında yanımda oturan babam birden heyecanla kalktı, bir sporcu fena düşmüştü çünkü. Sahaya indi ve ‘’no ambulans, no panic, this is Mer & Dic creme’’ diyen sesleri sahada duyuldu. Tam da o an maça ara verilmişken, kremin kapağını açıp düşen futbolcuya sürmelerini sağladı ve bu hafızalara kazındı. 

Hayatı boyunca yaptığı her şeyi çok özgüvenli yaptığından mıdır bilmiyorum ,kafasına ne koyduysa başarırdı… Avukatlık mesleğindeki başarılarını da zaten bilenler bilir ,derya denizdi… Annemin anlattığına göre ; babam kremleri futbol takımlarına dağıtırken, çok fazla izleyice de yanına gidip sormuş ‘’ne kremidir, bizler de alabilir miyiz ‘’diye.

Maç sonucuna gelecek olursam hangi ülkenin kazandığını ablam kesin hatırlıyordur ama ben o sırada dans ile meşgul olduğum için hatırlayamıyorum. Çünkü maç bitiminden sonra macar müzikleri çalmaya başlayınca bu kez ben inmişim tribünden sahaya. Tabi babam rol modelim olduğu için hep kopyalardım onu…Hatırlıyorum aslında sahaya inişimi ve dans etmeye başlayışımı... Annem ve babam ‘’ macar müzikleri ile öyle güzel dans etmiştin ki, herkes seni izleyip alkışlamıştı’’ diyerek bana hep zaman içerisinde o günleri hatırlattılar. Hatta çok güzel dans ettiğim için biri bana markası ünlü bir oyuncak vermişti, arkasının da kumbara olduğunu keşfedince çok sevinmiştim. Hâlâ evimin baş köşesindedir o kırmızı oyuncak.

Maç sonrası ise izmir barosu avukatlarından oluşan takım ve aileleri olarak yemeğe çıkmıştık. Bir hatırladığım şey de sandalyeleri yatak yaparak üzerinde uyuya kaldığım ve müziklerin çok yüksek seste olmasıydı. Sonunda zor da olsa uyuya kalmıştım, belki çok küçük yaşta olmama rağmen hatırlamamı sağlayan detay sandalyelerimin müziğin geldiği yerin hemen yanında olmasından kaynaklı bana gelen yüksek volümdü.  Tabi ki saatlerce uyuyarak, yemeği kaçırmıştım. Ailece otele döndükten sonra çok acıktığımı söylediğim için Budapeşte’de geç saatte  açık bir restoran aramaya çıkmıştık. Tüm restoranların kapalı olduğunu görünce ‘’Dicle, yapacak bir şey yok , yarın kahvaltıda yersin’’ diyen babama , annem ‘’olur mu hiç öyle şey , ben yemek bulurum Dicle’ye , biraz daha gezelim’’ demişti. Biraz daha şehri turladıktan sonra annemin, kapalı bir restoranın içinde birini görüp rica minnet orayı açtırdığını hatırlıyorum. İçerideki kişi hiç yemek kalmadığını söyler söylemez babam ‘’ tamam otele dönüyoruz’’ demişti. Annem ise o kişiye ‘’ en azından mutfakta olan malzemelerden bir çorba hazırlayın ‘’diyerek  mutfağa yeniden dönmesine ikna etmişti. Bunu duyan ablam ve babam sabırlarına yenilip otelin yolunu çoktan tutmaya başlamışlardı…Biz de annemle ikimiz kalmıştık ve karnım enfes bir şekilde doymuştu. 

Burdan belirtmek isterim ki uyuya kaldığım müziğin volümünün yükseklik derecesinden o anı hatırladığım gibi, içtiğim macar çorbasının olağanüstü tadı da dilimde. Hem o anı ,hem de restoranın dekorasyonunu hatırlıyorum. 5 yaşımdayım ve içerinin bordo & kahve rengine kadar hatırlıyorum, çocukluk ne kadar ilginç seviyede güçlü düşündüğümüzde…

Ve tabi ki o Macar çorbası için anneme hep teşekkür ettim. Babam ve ablam ise senelerce o çorbanın tadını merak edip durdu. 

Ben yıllar sonra Budapeşte’ye ona benzer bir çorba içmeye ve ailemle çekildiğimiz yerlerde Mer & Dic kremle fotoğraf çektirmeye gittim…